İnsana ait olan tek kavramın “akıl” olduğundan yol çıkarak aklın çalışmasını, işletilmesini üzerinde düşünebiliriz. Genel olarak “akıl” ve “zeka” kavramları karıştırıldığından öncelikle bu kavramlar üzerinde biraz duralım.

Sıklıkla düştüğümüz bir yanılgı duyular denilince beş duyu organını ve beş duyuyu hatırlamamızdır. Duyma, görme, koklama, tatma, dokunma olarak saydığımız duyularda bir önceki yazımızda olduğu gibi varlıklar üzerinden hareketle bakacak olursak yine insana ait bir tek özellikle karşılaşıyoruz.

Beş dışsal duyunun anlamlı olabilmesi için beş tanede içsel olgu vardır.

1. Ortak algı: Dış dünyadan gelen algılar eş zamanlı ya da ortak olarak işlenir. Bir kişi ile konuştuğunuz zaman sesini duymanızdan bir kaç dakika sonra görüntüsünü alsaydınız veya dokunmanızdan bir kaç dakika sonra sıcaklık, yumuşaklık hissini alsaydınız durum karmaşaya dönüşebilirdi.

2. Algılar deposu: Dış dünyadan alınan verilerin ortak algılanmasının sonucu olarak veriler bir depoda tutulurlar. Bu depoda elmanın rengi, tadı, kokusu gibi algıların temel özellikleri saklanır. Bu depo olmasaydı bir arkadaşınıza elmayı anlatırken her defasında elinizde bir elma bulundurmanız gerekecekti.

3. İlişki kurma merkezi: Dışarıdan yeni veriler geldikçe önceki verilerle ilişki kurularak bilgi artımı için böyle bir mekanizma bulunur. Bu mekanizma olmasaydı; daha önce tanıştığınız bir insanın adını, boyunu, sesini, daha önce konuştuklarınızı o kişi ile tekrar karşılaştığınızda bilmiyor ya da ilişki kuramıyor olurdunuz. Bu mekanizma sayesinde veriler birbiri ile ilişkilendirilerek anlamlandırılır.

4. Bellek: Önceki üç algının ardışık işlenmesi ile oluşan verilerin saklandığı mekanizmadır. Artımlı olarak gelişen bu birim sayesinde canlılar yaşamı devam ettirerek gelişim gösterirler.

Beş dışsal duyunun yanında dört içsel olgunun toplamına “ZEKA” deriz. Bu dokuz özellikte hayvansal özelliklerdir.

Hayvanlar koku alır, tat alır, duyar, görür, tecrübe edinirler, tanırlar, öğrenirler, ilişki kurarlar ve bilgilerini birbirlerine aktarırlar…

Köpekler sahiplerini tanırlar, komutlar öğrenirler, hafızalarında tutarlar… Fareler edindikleri bilgileri birbirlerine aktararak nesillerin artımlı bilgiye sahip olmasını sağlarlar…

Evet, bu özelliklerin hiçbiri maalesef ize ait değil… İnsanı tanımlamak için yine ek bir maddeye ihtiyaç duyuyoruz.


5. İşlemci: Kendisinden önceki dört algının "bilinç" boyutunda şekillenmesini sağlayan birimdir. Bu birimin insan faktörünü belirlemesinden dolayı önem taşır.

İşlemci birimi insana özgü bir algı olarak karşımıza çıkıyor. Bunu anlatmak için şöyle bir açılım yapabiliriz.


Zeka sonucu elde edilen verilerin işlemci kanalı ile "AKIL" ilişkisine sokulması "düşünce" ile sonuçlanır. Düşünce içerik olarak bir "değer yargısı" üretir. Buda insanın ahlak, doğru-yanlış, inanış, reddediş gibi özelliklerinin üretimi demektir.

Bu noktada sorulması gereken doğru soru şu olabilir;

“İşlemci aracılığı ile veriler akla iletilmeseydi akıl bilebilir miydi? Bilebilseydi ne bilebilirdi?”

İşlemcinin ileteceği bir şey yokken yani akıl "tek başınayken" bilebileceği "TEK" bir şey olacaktı.
KENDİ VARLIĞI!

Evet, aklın tek başına iken bilebileceği tek şey kendi varlığıdır ve varlık dilinin ilk cümlesi bu şekilde kurulmuş olur.

"BİR VAR"
Aklın kendi başına üreteceği tek yargı olan bu cümle ne vecizdir ki iki sözcükten oluşur ve kendisinin varlık sebebini / var edicisini de belirtir. Tüm insanlık kavramlarının temeli de bu iki sözcükle açıklanabilir. Yani "bir" ve "var" sözcüklerini aklınıza gelebilecek soyut/somut her şey için kullanabilirken bu iki sözcük dışındaki sözcükler için geçerli değildir.

Bana göre Rahman'ın insana ruhundan üflemesi "bir ve var" kavramlarını yani aklı ifade ederken O'ndan kavranan kelimeler ise "akıl dilinin grameridir."

Düşünün ki insan sahip olduğu en önemli özelliği "BİR"in "VAR"lığını koşulsuz ve tartışmasız bildirip duruyor. (ister istemez edilen secde) Bunun yanı sıra "akıl dili" yani düşünce ile ayrılmayı veya doğru yol üzerinde kalmayı uyguluyor.

Vaktinizi daha uzun almamak adına bu konunun devamında konuşulması gerektiğini düşündüğüm "İnsan ne olduğu ve neden yaratıldığına? bakması" konusunu başka bir zamana bırakmak istiyorum.

Arif Aydoğmuş

0 Comments:

Yorum gönder