EBÛ HANİFE:
Numan b. Sabit (H.80-150), Arap olmadığı kesin olmamakla beraber, Türk veya İran asıllı olduğu hakkında farklı rivayetler mevcuttur. Onun Tirmizli bir Türk kabilesine mensup olduğu söylenmekle beraber M. Ebu Zehra’ya göre ise Farslıdır. Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre de Ebû-Hanife Nu’man b. Sabit’in babası, Zerdüşt dinindeyken İslam'ı Kabul eden Kâbül’lü Zevtâ’dır, bu şahsın adının Tâvus yahut Merzubân olduğunun rivayet edildiği şeklindedir.

Fıkıh öğretisini öğrencileri oldukları iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) isnat ettirilmiştir. Ebû Hanife’nin bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış eseri yoktur. Sünnet konusunda onun hakkında dendiğine göre ravisi güvenilir olduğu zaman Muhaddislerin çoğunluğunun eğilimine aykırı biçimde Mürsel hadisi delil olarak değerlendirmekteydi. Muhaddislerce zayıf karşılanan ve kendisiyle amel edilemez diye değerlendirilen bir çok hadisi delil olarak ileri sürme yoluna gitmiştir. Hanefiler şöyle söylemektedirler: “ Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edile bilir. Sadece ahad hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul etmişlerdir. ( Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-1994 Sayfa 213 )

İMAM MALİK: ( H.93-179)
Bazıları aslen Yemenli olduğunu söylerken, bazı siyer yazarları İmam Malik ve ailesinin Arap olmadığını söylemişlerdir. Büyük atası Ebû Amir’in, Beni Teym kölelerinden olduğu söylenmiştir. İmam Malik, üstadının özellikle İbni Hürmüz olduğunu belirtir. “Yedi, sekiz yıl yalnız ondan okudum, başkalarını bu işe hiç karıştırmadım” der. Hürmüz adı Acem asıllı olanların kullandığı bir isimdir. Bir rivayette de “ On üç yıl oturup İbni Hürmüz’den ders okudum”der. (16 yıl rivayeti de vardır) Ondan öğrendiklerini, başka bir kimseden almadığını söyler. İmam Malik üstadı İbni Hürmüz’den aldıklarının tamamıyla tesiri altında kalmış denebilir. Medarik’de Şöyle denir: “ Malik derki, İbni Hürmüz’ü şöyle derken işittim” ifadeleri bunu açıkça ortaya koyar. Meşhur Kitabı Muvatta da 1826 hadis mevcuttur. Sünnet Kur’an ile Tearruz ederse, Bazı hallerde Kur’an’ı sünnete takdim eder, bazı hallerde sünneti Kuran’a hakim kılar. Böylece sünnetin Kur’an’ı iptal edebileceğini Kabul etmiştir. ( Bak, İmam Malik , Hayatı-Görüşleri- Fıkıhta yeri, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hilal Yayınları 1984 sayfa 283.)

İMAM ŞAFİİ: Ebû Abdullah Muhammed bin İdris bin Abbas Şafii (H.150-204).
Suriye’de (Filistin) doğduğunu söyleyenler olduğu gibi ayrıca Askalan’da (gazze yakınında) Hatta Yemen’de doğduğunu söyleyenlerde vardır. Kureyş kabilesinden olmadığı halde, “kölelik yönünden kureşli sayılmıştır. Zira atası Ebu Lehebin kölesi imiş” rivayet edilmiştir. Ömer, atası Şafii’yi Kureyş kölelerine katmamış, Osman onu bunlara katmış. İmam Şafii, Huzey kabilesinin yanında yaklaşık on yıl kalarak, kendilerinden Arap dili ve şiirini öğrendi. Ana dili Arapça olmayıp Arapçayı sonradan öğrendiği anlaşılmaktadır. Hocası İmam Malik’tir. El-Risale ve El-Üm isimli kitapları vardır. Şafii derki: “Fıkıh öğrenmek isteyen Ebu Hanife’nin iyalidir. Siyer isteyen Muhammed b. İshak’ın iyalidir. Hadis isteyen Malik’in iyalidir. Tefsir isteyen Mukatil b. Süleyman’ın iyalidir” diyerek tavsiyede bulunur. Ebu Hanife ve İmam Malik’ten bahsettik, diğer ikisi ise: Muhammed b. İshak : (H.85-151). Bilhassa Siyer Meğazi çalışmaları vardır. Siyerin dışında müstakil olarak Kitâbu’ssünen telif etmiştir. İbrahim b. Sa’d ez Zuhri ondan sadece ahkama dair 17 bin hadis rivâyet etmiştir. Yahya’l-Kattan onun hakkında “kezzab” yani yalancı demiştir. Ayrıca, hakkında Şiiliğe meyyal olduğu ve kaderi olduğu rivayetleri de vardır. Yalnız ahkama dair 17 bin hadis söylemesi “ne kadar” yalancı olduğuna dair kuvvetli bir delildir. (Bak. İlk üç Asırda İslam Coğrafyasında Hadis. Dr. S. Kemal Sandıkçı. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 299. Baskı 1991 s. 45-46 )
Diğer tavsiye ettiği: Mukatil b. Süleyman Şiânın Zeydiye Mezhebindendir. Şafii onun kitaplarını okudu, inceledi ve neticede onları da okumağa teşvik etti. Onu bu hususta imam addetti. Bu maddede kendisine başvurulan bir âlim saydı. (Bu konuda bak. İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU. Diyanet Başkanlığı yayınları 1987 s. 46 ).
Şafii’nin kendiside Harun Reşid zamanında Şiilikle itham edilmiş ve takibata uğrayarak, Harun Reşid’in huzuruna bu konuda çıkarılmıştır.

Kur’an ve Sünnet Konusundaki görüşü:
Şafii’nin bu konudaki görüşü, Sünnetin Kuran’la nesh edilemeyeceği şeklindedir. Resûlullah’ın sünnetini ancak Resûlullah’ın sünneti nesh edebilir. Kur’an bir sünneti nesh edemez, nesih olayı olması için bunu başka bir sünnetin ilân etmesi gerekir der. Kuran’ın sünnetle nesh edilip nesh edilemeyeceği konusuna gelince, her ne kadar Kur’an’ı ancak Kur’an nesh eder diyorsa da , uygulama konusunda durum hiçte öyle değildir. Örneğin, Kuran’a rağmen, zina olayında Recim cezasını kabul etmekle, sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceğini açıkça beyan etmiş olur. Yani kısaca iddiası; Kur’an sünneti iptal edemez fakat sünnet Kur’an’ı iptal eder şeklindedir.
(Konu hakkında bak: İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU s.238-239. Büyük Şafii İlmihali, Yazan Halil Gönenç. Hilâl Yayınları 1979, 2. Baskı s. 375.)

AHMED İBN-HANBEL: (H. 164-241) :
Anası O’na gebe olarak Merv’den Bağdat’a geldi. Merv’de doğduğunu söyleyenler var. Kendisinden yapılan rivayette Bağdat’ta doğduğu söylenmiş. Merv asılı olup Arap değildir. ( Yazılarımda Arap değildir derken, bununla o devirlerde ilk etapta Kuran’ın yayıldığı coğrafyaya yakınlığa veya uzaklığa dikkat çekmek suretiyle Kur’an dışı bazı kültürlerin etkinliğine dikkat çekmek içindir. Yoksa İslam dini evrensel olup, herhangi bir ırktan olmak veya olmamak avantaj veya dezavantaj değildir.)

Kitabı “Müsned”de yaklaşık 40.000.- hadis vardır. Kur’an’ı esas alıp sünneti terk edenlere red için Kitab bile yazmıştır. Ona göre Kuran’ın batını vardır. Halbuki Kuran’a batın bilgi isnat etmek küfürdür. Zira Kur’an açık manalı bir kitaptır.

Ahmed, Sünnetin Kuran’a hakim olduğunu, fakat Kuran’ın sünnete hakim olmadığı ve sünnetin Kur’an’ı nesh yani iptal edebileceği iddiasındadır. Şöyle ki : “Ahmed’e göre sünnet beyan bakımından Kuran’a hakim sayılır, onun ahkamını takrir eder. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar. Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, Kitab hakim değildir, çünkü kitabın iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır.” demekte.“gerek iman itimade, gerek amel ve akla dair olsun, Hadisler arasında bir fark yapmazdı.” ( Konu hakkında bak.Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları 1984 s.242-255 Prof. Muhammed Ebu Zehra. Terc. Osman KESKİOĞLU .)

Bütün korkuları Kuran’ın İslam dini öğretisine esas alınmasıdır. Zira Kur’an esas alınmış olsa ve Peygamber adına ileri sürmüş oldukları sözler Kur’an ölçüsüne vurulsa, bütün iftira ve yalanları hemen ortaya çıkar ve sünnet diye ileri sürmüş oldukları sözlerden geriye pek bir şey kalmaz. Bu hususu onlarda kabul eder mahiyette şu şekilde itiraf etmektedirler.
“İmam Ahmed’e gelince, o İmam Şafii’nin usulüne uygun hareket eder. İbni
Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden anlayışına göre Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri red olunacak olursa o zaman sünnetlerin çoğu red olunur ve sünnet batıl olur.”
(Ahmed ibn-i Hanbel, Hilal Yayınları S.247 )

Bu ifadeler bile, Sünnetle Kuran’ın ne kadar bir birleriyle bağdaşmayan bilgiler ihtiva ettiğini belirtmeye kafidir.

Sonuç olarak, İmam Ahmed birçok sözlerinde belirtmiştir ki, İslam dinini öğrenilmesi, aynı zamanda Kur’an’a hakim olan! sünnetle mümkündür. Kur’an bilgisi sünnet yoluyla olur, Kur’an sünnete hakim olamaz. Bu din sünnet yoluyla öğrenilir.
İslam fıkhının en kestirme ve en işlek yolu sünnetten geçer. Sünnetin beyanından yararlanmaksızın sadece Kur’an’dan öğrenmeğe çalışanlar, doğru yolu şaşırırlar, hak yolu şaşırırlar iddiasındadır. 750 bin hadis arasından seçtiği rivayet edilen. Müsned teki hadislerin 10 bini tekrarlanmış hadislerdir. Hadislerin sahihliğine ölçü olarak Kur’an’ı değil de kendi Müsned ini kabul ve ve tavsiye eder, Şöyle ki: “Resulullah’ın hadislerinden olup olmadığı konusunda anlaşmazlığa düştüğünüz rivayetlerle ilgili olarak Müsned’e başvurun. Orada bulduysanız delil, bulmadıysanız delil olmaz .” demiştir. Mahiyeti ne olursa olsun, Kur’an’ı hadise tabi kılar, şöyle ki : “hatta ona göre haberi, vahid olan Hadisler bile, Kuran’ın umumini tahsis eder.” (Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları s.245 )

Görüldüğü gibi dört mezhep imamı da fıkıhlarına hadisleri esas almaktadırlar. İttifakla hadislerin Kur’an ayetlerini iptal edebileceğini fakat Kuran’ın hadisleri iptal edemeyeceği iddiasındadırlar. Bu da başka bir ifadeyle, Allah’ın Kuran’la bildirdiği İslam’a, öncelikle hadislerle peygamberin karşı çıktığı ve peygamberin sözünün Allah sözünden daha üstün olduğu manasındadır. Bu ise İslam dinine saldırı ve peygambere büyük bir iftiradır.

Şimdi hadis adı altında, peygambere yaptıkları iftiraları ve bu iftiralara dayalı olarak kabul edilen İslam Dini anlayışlarını örneklerle belirtmeye çalışacağım ve görülecektir ki öğretmek istedikleri İslam olmayıp, Kuran’ın İslam öğretisini engellemek gayretleridir. Zira görüleceği gibi birçok konuda Kur’an’a aykırı ve bol bol çelişkili rivayetlerde bulunmak suretiyle, İslami değerlere, Müslüman şahsiyetlere ve Allah’a karşıda saygısızlık etmekten geri durmamışlardır. Bunların öğretileri esas alındığında hiçbir İslam farzının uygulanması mümkün olmadığı gibi, İslam'ı ve Tevhidi anlamakta mümkün değildir. Bu öyle bir saldırıdır ki planlı ve kasıtlı olarak yapılmıştır. Çünkü önerdikleri sistem ve öğreti bundan başka bir ifadeyle izah edilmeyeceği gibi, kendileri zaman içerisinde açıkça bu amaçlı bir ekip çalışması ortaya koymuşlardır. Şia ve Vahhabilik’tede durum bundan farklı olmayıp, sistem olarak ehli sünnettirler.
Sırası gelince bunları da örneklerle izah etmeye çalışacağım.

Fereç Hüdür

0 Comments:

Yorum gönder