De-a-ve kök harflerinden türeyen dua kelimesinin lugat anlamları arasında çağırmak, seslenmek, yalvarıp-yakarmak, sığınmak, ilgi kurmak en çok kullanılanlarıdır. Dua fiilinin ardından bir isim gelmesi zaruridir. Çünkü muhatabın belli olması gerekir. Duanın eş anlamlılarından “nida” kelimesinin ardından bir muhatap ismin gelmesi ise zorunlu değildir.

Terim olarak dua, kuldan Allah’a doğru yapılan çağrı demektir. Dua, kulun kendi varlığının bilincinde olarak acizliğinin idrakine varıp Yaratıcı’ya sığınmasıdır. Sadece zorda kaldığında, sıkıntıya uğradığında değil, tüm hayatı boyunca Rabbi ile münasebeti kesmemektir. Bir başka deyişle daimi zikrullah’tır dua; sürekli Allah’ı anmak, O’ndan gafil bir saniye bile geçirmemektir.
Dua terim anlamında insandan Allah’a doğru –aşağıdan yukarıya doğru- yapılırken, bunun icabeti iki şekilde olur: Nübüvvet vahyi; inayet vahyi. Nübüvvet vahyi yukarıdan aşağıya doğru –Allah’tan insana doğru- gerçekleşir ve sadece peygamberlere indirilir. İnayet vahyi ise Allah’ın salih kullarına zor zamanlarında imdad diledikleri dualarına bir karşılık olarak gelir ve yine yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşir.

A- İlahi Da’vete Bir İcabet Olarak Dua
Kur’an Allah’ın insanlığa bir davetidir. Terim anlamında duadan farklı olarak, yukarıdan aşağıya ilahi bir çağrıdır. Yunus Suresi’nde beyan edildiği üzere:
“(Bilin ki Allah insanı Selam Yurdu’na/esenlik ve güvenlik ortamına davet etmektedir ve dileyeni dosdoğru yola yöneltmektedir.” (Yunus,10/25.)
Öte yandan Selam Yurdu’na çağıran Allah’ın davetine icabet etmeyenler şeytan ve dostlarının batıl davasına kapılıp gittikleri için ateş’le arkadaşlığa mahkumdurlar. Çünkü onlar Allah’ın güvenlik kuşağı olan iman ve onun da’vasıdan yüz çevirmişlerdir.
Hak olan çağrı Allah’ın çağrısıdır; O’ndan başkalarının daveti ise batıldır. Nasıl davetin kurtuluşa götüreni Allah’tan geliyorsa, bizden Allah’a giden bir çağrı olan dua da sadece O’na doğru yöneltilmelidir. Kudreti sonsuz olan Rabbimiz her görmekte, tüm çağrıları işitmekte, dilediğini gerçekleştirmeye karar verme yetkisini elinde bulundurmaktadır. Allah’tan başkasına yapılan çağrılara cevap gelse bile sanaldır, geçicidir ve kurtuluşa götürmez. Ra’d Sûresi’nde beyan edildiği gibi yakarışını sanal güçlere yapanlar, serap görenlerin durumuna benzer:
“Nihai gerçeğe varmak için yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O’na yöneltilmelidir. Çünkü insanların O’nu bırakıp da yakardıkları (neseler, kişiler, kurumlar ve boş değerler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Çünkü onlara yalvarıp yakaranın durumu ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine doğru gelmesini bekleyen birinin durumuna benzer. Oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki kafirlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez.” (Ra’d,13/14.)

1- Dua’ya Muhtac Olan Biziz
Bakara Suresi’nde Rabbimizin bize tenezzül buyurup tavsiye ettiği gibi “biz O’nu anmalıyız ki, O da bizi ansın” zor zamanlarımızda bize sahip çıksın.
Dua sadece tehlikeler karşısında sığınmak için değil, korkularla yüzleşmede cesur olmak için Rabbani destek istemektir. Ne ki, Allah salih amellerimizin destekleyicisidir, sınırsız isteklerimizin memuru değildir. Bu dua esnasında hatırdan çıkarılmaması gereken bir hakikattir.
Dua bir hayat tarzıdır. Bu nedenle sadece fakirlerin, muhtaçların darda kalanların bir sığınağı olarak lanse edilemez. Salih bir kul her daim Yaratıcı ile iletişimini duaların elçiliğinde gerçekleştirmelidir. Sadece darlık ve sıkıntı esnasında Allah’a el açıp, diğer zamanlarda Yaratan’ın varlığından habersizmiş gibi yaşayanlar Kur’an-ı Mubin’de kınanmış, taşkınlık yapmakla suçlanmışlardır: “İnsana bir darlık dokunduğu zaman yatarken, otururken veya ayakta iken Bize yalvarır. Biz onun darlığını giderdiğimizde sanki başına gelen darlık sebebiyle bize hiç yalvarmamış gibi geçip gider. İşte böyle müsriflere/taşkınlık yapanlara ettikleri şey güzel görünür.” (Yunus,10/12.)
Dilediğini sınırsız yapma gücüne sahip olan Allah, biz insanları sınamak için bu hayatı ve ölümü yaratmıştır. Hayatın bir imtihan olduğu hep hatırda tutması gereken bir hakikattir. Duasının sonucunu bekleyen bu gerçeği göz önünde bulundurmalıdır. Dua sadece ağrılarımızın dinmesi, bireysel ihtiyaçlarımızın giderilmesi için kullanılan bir araç değil, şeytanla olan mücadelemizde benliğimizi takviye etmek, düşmandan değil sadece Allah’tan yardım dileneceğinin bilincine ermektir.
Aslında yegane dost olan Allah’a dayanmaya bizim ihtiyacımız vardır; yoksa O’nun bizim şükrümüze ihtiyacı yoktur. Biz duaya muhtacız, Allah değil. Yaratanına karşı kadirşinas olduğunu ispatlaması gereken biz kullarız. Kimsenin anmasına ve takdirine muhtaç olmayan Yüce Allah Müstağnidir. Fakat dua ile yücelmeye, nefsin kötü arzularına ve tutkularına karşı çıkmayı öğrenmeye biz kulların ihtiyacı vardır.
Tevhid’in gereği olan sadece Rabbine yakarış ve O’na sığınış eğitimine salih kulların ihtiyacı vardır. (Neml,27/40.)
Dua düşman tarafından kurtarılmak için endişeli bir bekleyiş içinde olmaktansa, geniş imkanlar elde edeceğimiz yakın bir gelecekte Rabbimizin bizi özgürlüğümüze kavuşturacağını umut etmektir.
Zayıf yaratılmış olan insanoğlu zorda kalınca birine sığınma ihtiyacı hisseder. Böyle durumlarda Allah dışındaki varlıklara nesnelere ve sahte değerlere sığınmak eşrefi mahluk olan insan için büyük bir onursuzluktur. Hem dünyada hem de Ahiret’te rezil olmaya yol açabilecek bu zillet hali, Rabbimize ellerimizle birlikte gönlümüzü de açmakla aşılabilecek sık rastlanan insani bir sorundur.
Görece başarısızlık durumlarında bile biz müminler, tağuti otoritelerin sanal güçlerine değil, bâkî olan yitip gitmez sonsuz bir güç sahibi olan Allah’a kavli ve fiili dualarla sığınmalıyız. Değil mi ki, tağutlara sığınmak karanlığa teslim olmaktır. Her rekat namazda Fatiha suresi’yle Sonsuz Kudret Sahibi Rabbimiz’e arz ettiğimiz takdimeyi -“Yalnız senden yardım dileriz” düsturunu- hayatımızın tümüne şamil kılmalıyız.
Haddi zatında gücüne sığınılan, yardımına başvurulan somut ve soyut güçlerin Allah’a denk olması mümkün olmadığı gibi, talep edilenleri gerçekleştirebilmesi de söz konusu değildir. Hatta kıpırdamadan duran bir nesneden, ya da mezarında sessiz-sakin uyuyan bir ölüden dua ile talepte bulunmak Rabbimizin buyurduğu gibi sapıklıktır.
“Allah’tan başkasına dua edenden daha sapık kim vardır? Onlar kendilerine Kıyamet Günü’ne kadar cevap veremezler ve kendilerine yapılan duadan habersizdirler. (Ahkaf,46/5.)
“Yoksa onlara dua ettiğinizde darda kalana yardım eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünde başkalarının yerine iktidara getiren mi var” (Neml,27/62.)


B-Hayalperestliğe Şifadır Dua
İnsan günlük hayatta yapamadıklarının hayalini kurarak ideallerine kavuşacağı, arzularına sahip olacağı günlerin özlemi ile yaşar. Hayaller, hatta ütopyalar insan kişiliğinde faydaya haiz hizmetler görse de tüketim çılgınlığını teşvik eden cin ve insan şeytanlarının elinde tehlikeli bir silaha dönüşür. İnsanın manevi dünyasını tahrip edecek seviyede hayal kurmak bu nedenle dünyevileşmeye, sekülerleşmeye-laikleşmeye yol açar.
Seküler insan doyumsuzdur; çok şey ister çok şey bekler kısacık ömürden. Dünyevileşmiş insan başkalarını umursamaz, bencildir, ebedileşme iştiyakıyla her şeyi yığar da yığar. Bu zaafiyeti en ekonomik bir şekilde değerlendiren modern tüketim ikonlarının desteğinde Kapitalizm insanları tüm fıtri değerlerinden soyarak kuru bir ceset, yürüyen bir ölü halene getirir.
Dünya hayatında ulaşılabilecek hedeflerin hayali ile avunan zavallı insan asıl amacını var oluş gayesini unutmaktadır. Tüketim İnsanı, bir robot gibi alıp öğütmeye programlanmıştır. Malik değilse bile, hiç kullanmayacağı, hiçbir zaman ihtiyaç duymayacağı eşyalara sahip olabilmenin hayali ile yaşamakta, hevasının peşinde paçavra gibi sürüklenip durmaktadır.
Pazar tanrısı insanlardan şu anda ihtiyaç duyduklarını değil, yarın ihtiyaç duyacaklarını hatta yıllar sonra belki de ömür boyu işine yaramayacak olan sanal ihtiyaçlarını piyasaya sürmektedir. Ne kadar zengin olursa olsun, sürekli bir rızık endişesi içinde yaşayan, sonsuz ihtiyaçlarını gidermek için doyumsuzca biriktiren insanoğlu için imkanları yetmediğinde, geriye sermaye olarak “sahip olacağı günlerin hayalini kurmak” kalmaktadır.
Bu minval üzere işleyen sıradan hayatlar içinde, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan müminler olarak gelecek tasarımlarımızın da belli bir ölçü içinde kurulması gerekir. Ahiret’e öncelik veren sonsuz bir hayat telakkisi, dünya ile kayıtlı sınırsız tüketim çılgınlığının neden olduğu hayalperestliğin ilacıdır.

Hayat içerisinde gerçekleştirmeyi başaramadığımız kısa ve uzun vadeli gelecek tasarımlarımız ve hayallerimiz için Rabbimizden yardım dilemenin yolu dua etmektir. Dua; elde olmayan imkanların, maruf isteklerimizin Allah’tan yardım dileyerek O’na dayanmak suretiyle gerçekleşeceğine dair ümidimizi korumaya yaramaktadır.

Dua hayalden farklı olarak ma’ruf ölçülerde kurgulanacağı için bizi hayalperestlikten koruyarak aşırılıklara saplanmamızı engelleyecektir. Hayal ise insanı başlangıçta avutan bir rehavete sürükler ve o rehavetin yol açtığı gaflet ortamından yararlanan günah tüccarlarına gün doğar. Hayalleri satın alıp içki ve özellikle kumar gibi avutarak insana varoluş gayesini unutturan günahlar satanlar, “ya çıkarsa” diye pazara vesvese ve velvele silahları taşıyan Hannaslar sürerler.
Hayallerin sahte avuntusu yerine, duanın olgunlaştıran, yücelten gerçekliğine...

Kuran Nesli

0 Comments:

Yorum gönder